İlhami Abi hepimizin abisiydi. Uzun boylu, kumral, bal rengi gözlü bir adamdı. Mahallenin kadınlarını yakıp geçerdi bakışları. Kocalarını terk edip İlhami Abi’ye kaçarlardı. İlhami Abi alırdı bunları karşısına rakı sofrasına otururlardı. “Bakınız” derdi, “Geldiniz gördünüz benim fakirhaneyi. Çok içerim bakınız şişeler. Çok içerim bakınız küllük küllük izmaritler. Yanıma geliniz, koklayınız. Bir ömür geçer mi bu kokuyla. Hadi içelim rakımızı, sonra yastığınız daha soğumadan dönünüz evinize.” İlhami Abi anlatmazdı bunları. Biz ona kaçıp gelmiş kadınlardan dinlerdik hikâyeyi. “Evinize dönünüz.” dedi mi kadınlar dönerlerdi kocalarının yanına. Söylemezlerdi ama bilirdik, İlhami Abi’yi düşünürlerdi kocalarının koynunda. İlhami Abi’yi tanıdığımda genceciktim. Yeni taşınmıştım mahalleye. Eve yeni yerleşmiştim. Eşyaları yerleştirmeye bir mola verdiğimde hava kararmıştı. Kitap okuyayım demiştim. Elektrik düğmesine bastım ama yanmadı ampul. Kurcaladım biraz ama anlamazdım bu işlerden. Dışarı çıktım. Karşımdaki fırına girdim. “Elektrikçi nerde?” diye sordum. “Yüz metre yürü, sağ kolda.” dedi fırıncı çırağı. Buldum elektrikçiyi. İlhami Elektrik İşleri. İçeri girdim. Arkası dönük yere çömelmiş adam beni fark etsin diye kesik kesik öksürdüm. “Hoş geldiniz.” dedi. Ayağa kalktı yerden topladığı şeylerle. Gözüm yandı güzelliğinden, kalbim delindi. Konuşamadım. Gülümsedi, bir tabure gösterdi. “Oturunuz.” dedi. Ben de şu yere düşürdüğüm dübelleri toplayayım. ” Oturdum. Çünkü “Oturunuz.” demişti. Oturdum. Yerdeki işini bitirmiş olacak ki kalkıp karşıma dikildi. “Buyurunuz.” dedi. Sesimin çıkması gerekiyordu, anlamlı bir cümle kurabilmem gerekiyordu, hepi topu elektrik diyecektim, ampul diyecektim. Olmuyordu. Ses komutu beynime gitmiyordu. Devrelerim yanmıştı galiba. Bir elektrikçide de bu olurdu ancak. Devreler yanardı. Acaba diye düşündüm benim devrelere de bir el atar mı. Atsındı, nolursundu. Öksürdüm. Sesimi akort ettim. “Ampul” dedim. Kocaman gülümsedi. Dişleri bembeyazdı. Gülünce dişlerini çevreleyen dudakları incecik kırmızı birer çizgi gibi olmuştu. Ayağa kalktı. Bana bir bardak su getirdi. Belli ki alışkındı devreleri yanan insanlara. Tezgâhta çok bardak vardı. Demek ki devresi yanmış çok müşterisi vardı. İçtim suyu bir dikişte. İçimin yanması hafiflememişti. Tekrar girdim lafa, “Ampulümde bir şey var dedim.” “Bakalım.” dedi. Ayaklandı. Ben de ayaklandım. Bardağı tezgâhın üstüne koydum. Birazdan diye düşündüm bir başkası gelecek. Ona da bir bardak su verecek. O da bardağını buraya koyacak. Bu düşünce yanmakta olan içimin ateşini harladı. Ne oluyordu bana bilmiyordum. Ama hissettiğim şey bana çok yabancıydı. Dışarı çıktık. O önden gidiyordu, ben arkadan. Tersi olmalıydı diye düşünüyordum ama adam doğru yoldaydı. Benim binanın önüne gelince durdu. Şaşırmıştım. “Bizim buralarda” dedi “İstihbarat sağlamdır.” Gülümsedi. Kırmızı çizgilere baktım. Elimi cebime soktum. Şıkırdata şıkırdata anahtarlarımı çıkardım. Eve girdik. “Hangi ampul? diye sordu. Oturma odasının ampulünü gösterdim. Elektrik düğmesine bastı. Ampul yanmadı. Parmak uçlarına kalktı ampulü çevirdi biraz. Elektrik düğmesine yeniden bastı. Yandı ampul. “Tamamdır. Sadece gevşemiş” dedi. “Borcum?” demek istiyordum, “Teşekkür ederim.” demek istiyordum. Diyemiyordum. “Bir başka sorununuz var mıdır?” dedi. Kafamı hayır anlamında salladım. Kapıyı açtı, çıktı. Kapıyı kapadı. Kalakalmıştım. Dakikalarca öyle dikili kaldım odanın ortasında. Sonra bir tabure aldım, çıktım üstüne. Ampule dokundum. Sıcaktı. Elinden mi, ampul yandığından mı bilemedim. Kapı çaldı. Koştum odur diye. Açtım kapıyı. Evet evet oydu. Baktı bana. “Ben anladım seni.” dedi. Yüzü düşünceliydi. Göz kenarları kaygıdan kırışmıştı. “Ben anladım seni. Benden kimseye yar olmaz, sadece sana değil. Kimseye olmaz. Gel ben senin abin olayım. Bütün mahallelinin nasıl abisi olduysam. Tamam mı oğlum?” dedi. Öyle kesin bir tamam mıydı ki bu içimde filizlenen her şeyi silmişti. “Tamam.” dedim. “Tamam, İlhami abi.” İlhami abi hepimizin abisiydi. Akciğer kanserinden öldüğünde mahalledeki her evde ona gözyaşı döken kadınlar vardı. Bir de ben vardım. Ne güzel adamdın İlhami abi.
Görsel: Edvard Munch – By the Deathbed (Fever), 1893
İlhami Abi

5 Comments