Yeryüzü Ağacı 2020: Kızgın Güneşin Altında Serin Bir Gölgelik

İlker Hepkaner

2020’de dünya bir anda yangın yerine dönüşürken Velvele Edebiyat Kolu olarak okuyucularımıza nefes alabilecekleri bir gölge yaratmaya çalıştık. Ben Velvele’nin kapısını “Sitede edebiyat da olsa ne güzel olur” diye çaldım ve kısa bir zaman içerisinde birbirini takip eden ve birbirinden beslenen üç ayrı seriye başladık. Yabancı dillerde yazılmış şiirleri Türkçede yeniden söylediğimiz Lubunya Şairlerin Dizeleri Dile Geliyor, düzyazı ve öykülere yer verdiğimiz Eflatun Koza ve şairlerin dizelerini yeni okuyucularla buluşturduğu Yeryüzü Ağacı… Yetenekli yazar, çevirmen ve şairleri bir araya getiren bu üç diziyi hayata geçirmek için harcadığım zaman benim için 2020’nin en güzel anlarıydı. 

Yola çıkarken LGBTİ+ yazarlara ve şairlere bir alan açmak öncelikli amacımız oldu. Yazarlarımız “Editörler okuyunca ne der? Sırf kimliğimden, ele aldığım konudan veya kelimelerimden dolayı yazdığım şey okunmadan reddedilir mi?” gibi kaygıları yaşamadan bize yazdıklarını göndersin, biz de olabildiğince herkese yer verelim istedik. Ancak Yeryüzü Ağacı bence bunun ötesine geçti, Türkçe kuir şiirin okuyucuyla buluştuğu, şairlerin Türkiye’de kuir olmaya dair doğrudan veya dolaylı olarak birbiriyle konuştuğu bir yer oldu. Kimi şiirler şairlerinin yayımladığı (ve hatta yayımlanması için bir yere gönderdiği) ilk şiirleriydi. Bazıları yayımlanan şiirlerden cesaret alıp şiir yazmaya başladı, biz de onların yazdıklarını seve seve yayımladık. Bazen ödüllü şairler kapımızı çaldı, bazen şairlerimize uğurlu geldik, şiirleri bizde yayınlandıktan sonra kitapları çıktı. Olur da pandemi artık kontrol altına alınırsa önümüzdeki sene Yeryüzü Ağacı’nı elimizden geldiğince bir yerde toplayalım, şiirlerimizi okuyucularımızla yüzyüze paylaşalım gibi bir dileğim var. Bu konuda aşı gelişmelerini ve bizi takip etmeye devam edin sevgili okurlar.

Yıl boyunca yayımladığımız şiirleri inceleyip şairler neleri dert edinmiş, nelere katlanamayıp hakkından dizelerle gelmiş ve hayatı hangi imgeler üzerinden yeniden kurmuşlar, buna bakmak güzel olur diye düşünüyorum. Yeryüzü Ağacı’na bir de bu gözle baktığımda şairlerimizin meşgul oldukları şu ortaklıklar gözüme çarptı: iç mekan-dış mekan ayrımı, sokak ve kaldırım imgeleri, ölüm ve çatışmayla hesaplaşmak ve Türkçe şiirin kuir damarını biraz daha açmak.

Şairler bir içeride, bir dışarıda 

Tahmin edebileceğiniz gibi bu sene içeride veya dışarıda olmak şairlerimizin kafasını (hepimizin olduğu gibi) oldukça kurcalamış. Deniz Erkaradağ ve Helin Jignore dear john isimli şiirlerinde pencerelerin gücünü bize bir kere daha hatırlattılar:

“Çiftler turda
Herkes tatilde
Herkes sevgilisiyle meşgul oldukça
Kullanmadığım aşkları jetonlarda harcıyorum

Pencereyi kapatıyorum
Üçüncü tekil şahıs oluyorlar
Fesleğenler susuz kalacaktı
Yağmur başlamasa”

Bu sene pencereden dışarıya bakarken fesleğenlerin kaderinden daha fazla şeye karar verdik. Peki bu önemli anlarda dışarı bakarken neler gördük? Sizi bilmem ama şairlerimizin gözü sokaklara, kaldırımlara takılmış. Bu sene Yeryüzü Ağacı’na gelen şiirlerde “sokak” ve “kaldırım” bir mekan ve imge olarak defalarca karşımıza çıktı. GizLen Tak Tak Tak’ta kimileri için hayatın kenarında kalan kaldırımların bazı aşkların ve mücadelelerin tam ortasından geçebileceğini bizlere gösterdi. Potto ise şiirinde gri kaldırımlarda hesabı kesilen bir hayatı şöyle yeniden başlattı:

“kendimden beş düşük seviyede
yeniden doğmak için
tüm gri kaldırımlarda
annemi bekleyeceğim.”

Sokaklardan bazen beklemediğimiz renkler de geçti. Mesela Kemal Barış İlbi’nin Tüm Boyalı Kuşlar İçin şiirinde bize tanıttığı “kaplumbağa adımlı adam”la kim tanışmak istemez ki?

“Alkımdan kabuğu eriyen de 
Kaplumbağa adımlı adamdan
-Başkası değil ki zaten.-
Her adımında renkten iz bırakıyor,
Boyalar akıyor
Sokaklar renkten eriyor.
Caddeler renkten eriyor.”

Kıran kırana bir hesaplaşma 

Şairler bizlere sık sık hayatın kıran kırana devam ettiğini anlattılar. nehir’in 2015 senesinde kaybettiğimiz feminist LGBTİ+ aktivisti Zeliş Deniz için yazdığı zımba ve çıta arkadaşımız Zeliş’in anısının hayatımıza hala güzellikler kattığını fark etmemizi sağladı.

“yıllar sonra bir gün
beşiktaş’ta bir evde 
kalabalığız yine, heyecanlı
efendim, 
taşları oynatacak fikirlerimiz var 
çıktık gittik abbasağa’ya
hop dedi zıplayıverdi bir ağaca 
kıvır kıvır tırmandı 
bendeki hatırası tastamam dala aslı 
öyle hayta öyle çocuk kaldı” 

Bu şiiri ilk okuduğumda Zeliş’i her hatırladığımdaki gibi yüzümü kocaman bir gülümseme kaplamış olsa da, insan yine de arıyor erken gidenleri. Benzer bir terk ediş değildi belki ama bazen ölüme karşı nasıl hissettiğimin yanıtını Tomris’in Yağmur Duası’ndaki dizelerde buldum:

“çürümüş bir su tadı yürüyor damağıma epeydir.
ve ben senin tarafından bırakıldığım bir kışın
şimdi tam ortasında,
yalınayak ve çorapsız
çetin bir kışa kafa tutmakla yükümlüyüm.”

Tomris’inkiyle akraba bir yüzleşmeyi Nart Elpek 05.07.1984 Post-Sovyet Lökotomi / 1979- Anakronizm isimli şiirinde yaparken, Ayhan da iç hesaplaşmalarda dilenen bir özrün fotoğrafını şiirinde çekti. İçimize döndüğümüzde, hayatın bize yaptıklarını sorguladığımızda var oluşumuzun farklı hallerini de bu kavgaya ortak ediyoruz. Bunu belki en güzel Kübra Varol’un Ait-I, Ait-II ve On Belonging-III şiirlerinde okuduk bu sene. Varol’un şiirleri tek bir yerde, dilde, kategoride başkaları tarafından tanımlanarak hayata başlamamıza rağmen, o sınırların içinde devam etmek zorunda olmayışımıza verilen bir selam. Varol, bu reddedişin ona sağladığı imkanı bize şöyle anlatmış:

“I used to dream of a parallel universe where I exist as a whole, a complete person.
I found out that I actually live in a parallel reality where I exist as a whole where there are people who accept me as I am.”

Varol’un şiirinin bize hatırlattığı şey çok net, hempimiz kendimiz olabildiğimiz ve bunun için sevildiğimiz yere aitiz. Ve bu yeri ararken, bulurken ve hatta bazen yaratırken verdiğimiz direniş kayda değer bir kavga. Yeryüzü Ağacı’nın altında bu sene toplanan şairler bu kavgayı dizelerine taşıdılar. Özgür nefretten biz olarak kurtulmayı Na-Nefret’te önerirken, Arzu Bulut’un Lezbiyen Görünürlük Günü’ne ve tüm trans lezbiyenlere ithaf ettiği Çember ile direnişi dizelerinde daim kıldı. Bu kavgaya dair bir diğer şiir de Ezgi Şimşek’in CEMİYETTEKİLER isimli şiiri oldu: 

“Bahşedilen Adem ve Ali ile 
Havva’nın ettiği nedir?
Havvakızı Havvakızı’na geçmesin 
nedir?
sizi parçaladım.tırnakladım.etinizi dişledim.
ritimle çağırdım.davullarla.
ovulmak değil doymak yağıyla.”

Olur da bir gün mücadeleye dair umudumu kaybedersem sevgili şairlerimizin yazdıklarını açıp bir daha okuyacağım. Bu dizelerle güçlenmemek elde değil. 

Şiiri öteye götürmek

Bu sene Yeryüzü Ağacı’nı hazırlarken her editöre nasip olmayan iki durum da yaşandı. Uzun zamandır yazdıkları beni daha çok okumaya, yazmaya ve şiiri yeniden sevmeye teşvik eden Zeliha B. Cenkci’nin bir şiirine Velvele’de yer verdik. Arkadaş Z. Özger ödülünün sahibi Cenkci’yi adını bir Özger şiirinden alan Yeryüzü Ağacı’nda ağırlamak büyük bir keyifti. Bismillâhirrahmânirrahîm Dedikçe Optimizasyon Artıyor Cenkci’nin dil ve imgeyi nerelere cesurca götürebileceğinin harika bir örneği:

“Ve ben asamı yere çala çala seslenmişimdir:
Pişmanlık dolu itiraflarım turnayı gözünden vurmuyor ah nicedir!
Yaşayanları anlamanın en kolay yolu,
Yaşananlar ilk ve son değil diyebilmektir. -Burada N ve Y Yer Değiştirebilir”

Cenkci’nin şiiri, her okuduğumda bana yeni bir hediye veriyor. Bence siz de benim gibi tekrar tekrar geri dönün bu şiire, her seferinde biraz daha şaşıracaksınız.

2020’nin bir diğer sürprizi Velvele’de şiirlerine yer verdiğimiz Pelin Kalkan’ın ilk şiir kitabının çıkması oldu. Kalkan’ın şiirlerindeki konu aralığı oldukça geniş, şimdi birinden bahsetsem diğerinin hatrı kalacak. Siz o yüzden mutlaka bizim Pelin Kalkan ile şiirleri ve yazarlığı hakkında yaptığımız söyleşiyi bekleyin. Yeni yılın ilk haftası Velvele’de olacak. O zamana kadar Kalkan’ın bu güzel şiirini buraya bırakayım, sevginin abla halini savunurken bize güç versin:

“abla

kadınlığın bedeli
bir çöp tenekesi,
eli kanlı erkeklerin
önde giden sünneti!
örtbas edilirdi
buralarda sevginin
abla hâli.”

Bu sene Velvele Edebiyat Kolu’nda yeni şairlerle tanıştıkça içim içime sığmadı. Bazen gözlerim doldu, bazen gecenin köründe “işte bu!” diye bağırarak ev ahalisini uyandırdım (gerçek hikayedir). Yeni yılda Yeryüzü Ağacı’na devam ediyoruz, şimdiden yayımlanmayı bekleyen harika şiirler geldi. Bu vesileyle şairlere çağrımızı yenileyelim: Yeryüzü Ağacı şiirlerinizi yeni yılda da bekliyor

Yeryüzü Ağacı önümüzdeki yıl da yine sizlerin dizeleriyle yeşerecek, büyüyecek. Bu köşe anlatacak şeyleriniz olduğunda sizi hevesle ve mutlulukla bekleye devam edecek. Bu ağacın altında hepimize yetecek kadar yer olduğunu unutmayın. İyi seneler. 

1 Comment

Bir Cevap Yazın