Arroz Poetika

Aracelis Girmay
Çeviren: Özde Çakmak

Dün aldım haberi
bir arkadaşımdan
savaşa karşı çıkan herkes
bir çuval pirinç göndermeliymiş George Bush’a,
& çuvalın üzerine şunu yazmalıymışız:
“Düşmanların açsa, karınlarını doyur.”

Açık konuşmam gerekirse,
benim düşmanlarım aç değil.
Kuyruğa girmiyorlar
yemek için, karneye bağlı değiller,
havaalanlarında beklemiyorlar
talep etmek için parçalarını
ölülerinin bedenlerinin.
Benim düşmanlarım jetle gider partilere. Onlar
Guantanamo Bay’de hapse tıkılanlar değil. Taş atan
küçük çocuklar değil onlar. Benim düşmanlarım
et ve sebze yer masalarında
mumların yanıp haçların ve çiçeklerin
gölgelerinin vurduğu beyaz evlerde.
Balo kıyafetleri&takım elbiseler&yüzükler vardır üzerilerinde
kirletmemek için yemekte giydikleri resmi giysileri
ya da bozmamak için saçlarını
derli toplu&düzgün bir dille bahsederler savaştan. “Zayiat” gibi sözcükleri kullanırlar
cinayetten bahsederken. Çırılçıplak soyulmamış & bekletilmemişlerdir
ne soğukta ne de sıcakta
yalınayak.
Çocuklarını kaybetmezler bu savaşta.
Evlerini&sokaklarını kaybetmezler. Evlerine geldiklerinde
lambalarının kırıldığını görmez onlar. Eve geldiklerinde
ailelerinin öldürüldüğünü ya da kaybolduğunu öğrenmezler
Silah doğrultulmaz hiç yüzlerine.
Çocukları mayın tarlalarında
yürütülerek uçmaz havaya.

Düğün değil bu.
Bayram değil.
George Bush’a pirinç göndermeyeceğim, çalıştım ben
mutfağımda
cam bir kavanozda duran o pirinçler için & büyülendim
binlerce güzelim parçasıyla
tıpkı ev yapımı&kuru bir tahıl
akvaryumunun izleyicisi gibi
sayarken radyo
Mart’tan bu yana ölü sayılan
2,000 ABD askerinin yerel adını
& hepimiz biliyoruz ki bu sayı daha fazladır
her zaman.
Söylemezler adlarını
eski beyaz bir karavan içinde
kontrol noktasından geçmeye çalışan Iraklı bir ailenin.
Sokağa çıkma yasağından sonra yolda yakalanan
bir gencin. Radyo devam edecek haykırmaya
adları & and olsun ki
adını söylemeyecekler senin, 30 yaşında Basra’da füze tarafından öldürülen Hassna
Ali Sabah ya da senin Ibrahim Al-Yussuf ya da oğulları Sa’id Shahish
Bağdat’ın dışında bir çiftlikte ya da 12 yaşındaki İbrahim
kanınız daha az kırmızıymış & eriyen derileriniz
deriden sayılmazmış & kırılan kemikleriniz kemik değilmiş,
yok edilmeniz daha az mutlak,
daha az yok olmakmış gibi
başkan ya da asker olmadığınız
bu dünyadan.
& asla yürüyemeyeceksiniz evinize
bir daha, koklamayacaksınız annenizin saçını yeniden
ya da sallamayacaksınız hurma ağacını
koklamayacaksınız denizi
duymayacaksınız düğününüzde şarkı söyleyen insanların seslerini
yaşlanmayacaksınız
ne rüya görecek ne nefes alacak, hatta ne dua edecek ne de ıslık çalacaksınız
& diliniz ya yitecek hepten ya da fayda etmeyecek
& söylemeyecek bir daha ya da soru sormayacak,
sen ki doğdun bir zamanlar & süt verdiler
& anlamlı adlar verdiler: o gece doğdu,
mutlu, biricik kız evladı,
sabahı, yüreği, babası
çokluğun.

Gözüme çarpacak adın
Iraklı bir ölü sayımı listesinde,
çünkü adın erkek kardeşimin adı,
çünkü adın Tigrinya’da “yarın” anlamına geliyor,
çünkü hayatım boyunca bir çiftlik istedim,
çünkü öğrencilerim 12 yaşında, çünkü hatırlıyorum
12 yaşındaki halini kız kardeşlerimin. & Hiç göremeyeceğim
gözlerini & göremeyeceksin hiç gözlerimi,
füzeleri atanların gözlerini,
füzeleri sipariş edenlerin gözlerini
& füzelerin gözleri yoktur. Hiç şansın yoktu,
öyle hücum ettiler ki meydanlara & çiftliklere
& saatlere & okul çağındaki çocuklara. Sana yer yoktu
& bu yüzden yandın. Bir çuval pirinç seni geri getirmeyecek.
Bir şiir geri getiremez seni. & yine de söz veriyorum burada
açmaya çalışacağım pencerelerimin her birini & hayal edemiyorum
mahremiyetini
ayrılırken bir hayat bedeninden, o zaman bile
infilak anında, kafatası patladığında,
ve bedenin bölünmez organlar ülkesinin
alev alev yanarken her yeri & o hızlı terk edişte bile
devam ederken hayat
dolu dizgin ya da gerisin geri
şarkılar söylenmeli, şarkılar söylenmeli
bir el sallanırken “kendine iyi bak,”
diğer ele, hoşça kal;
&kulak tarlaya ait şimdi.
&ayıramayız çatıyı yürekten
orada duran ağaçlardan.
&işte böyle, “gece” dediğimde
senin adını sayıklıyorum.
“Tarla” dediğimde,
senin binlerce, binlerce adını,
milyonlarcasını.

Arroz Poetica, Aracelis Girmay, Connections Literary Series, March 7, 2008, College of Southern Maryland

** Arros İspanyolcada “pirinç” anlamına geliyor.